Depresyon Gibi Ama Değil: Languishing

Hiçbir şeyden keyif almamak, hiçbir şeyle ilgilenmek istememek, birçok kişinin
hayatında zaman zaman deneyimlediği bir durum. Bu, kulağa depresyon gibi
gelse de umutsuz olmadığımız; tükenmişlik gibi duyulsa da hâlâ enerji
bulabildiğimiz ve az da olsa bir şeylerle ilgilenebildiğimiz bir ruh hali.
Duygusal yorgunluk, tatsızlık, keyifsizlik ve bocalama olarak tanımlanan
“languishing”, tam olarak bu durumu karşılayan bir terim. İlgi kaybı ve keyif
alamama gibi depresyon belirtilerine benzese de tam anlamıyla depresyon
değildir. Ancak, tam bir “iyi hissetme” hali de değildir; çünkü bu kişiler pek de
istekli veya keyifli olmaz, tam kapasiteyle işlev göstermekte zorluk çekerler.
Languishing, motivasyonu ve odaklanma yeteneğini sekteye uğratan ve kişiyi
herhangi bir işten geri adım atmaya iten bir durumdur. Üstelik depresyon gibi
çeşitli psikolojik rahatsızlıkları da tetikleyebilir. Bu durumda olan kişilerin,
“Mesleğim çok kötü”, “Ben ihmal ediliyorum”, “Her şey çok sıkıcı” gibi daha
negatif ifadelere günlük yaşamda daha sık başvurdukları görülmektedir.
Peki, languishing hali sadece bireysel bir deneyim midir, yoksa ilişkilerimiz ve
çevremizle olan bağlarımızla da bağlantılı olabilir mi? İyi oluş, yalnızca
bireysel bir deneyim değildir, aynı zamanda kişinin içinde bulunduğu bağlam
ve kültürel unsurlarla da şekillenmektedir. Özellikle, languishing ve
flourishing (iyi hissetme hali) arasında, kişisel bağlantılar ve bağlamın rolü
belirleyici olabilir. Örneğin, flourishing deneyimleyen bireylerde, ilişkiler
karşılıklı destek, dayanışma ve karşılıklı fayda anlayışı üzerine kurulu iken; languishing deneyimleyen bireyler daha çok bireysel ihtiyaçlarının
karşılanmasını öncelikli bulabilir. Bu farklılıklar, bireylerin kültürel
bağlamına göre de değişiklik göstermektedir.
Özellikle Doğu Asya kültürlerinde, mutluluk ve iyi hissetme kavramları
daha çok kolektif bir öz yapı üzerinden tanımlanır. Karşılıklı bağlılık,
birlikte uyum ve diğerlerinin iyiliğini önemseme gibi kavramlar ön
plandadır. Buna karşın, Batı toplumlarında mutluluk, daha bireysel
odaklı, kişisel tatmin ve öznel iyi hissetmekle ilişkilendirilir. Bu bağlamda, languishing deneyimleyen kişilerin Batı kültürlerindeki bireycilik
eğilimlerine daha yakın bir eğilim gösterdiği söylenebilir.
Araştırmalar, bireylerin ihtiyaçlarını ve değerlerini anlamanın, languishing
deneyimiyle baş etmeleri için kritik olduğunu göstermektedir. Bir diğer deyişle,
bireyin iyi oluş seviyesine uygun aktiviteler seçmek önemlidir. Örneğin,
languishing deneyimleyen bireyler için başlangıçta öz şefkat ve sosyal destek
becerilerini geliştirmeye odaklanmak, daha sonra karşılıklı takdir ve ilişkisel destek gibi daha ileri düzey aktivitelerle devam etmek, etkili bir yöntem
olabilir. Bu tür aşamalı bir yaklaşım, bireyin bulunduğu seviyeden başlayarak,
daha ileri düzeydeki iyi oluş hedeflerine ulaşmasını destekler.
İyi oluş, sabit bir durum değil, bireylerin ihtiyaçları, ilişkileri ve bağlamlarıyla
şekillenen dinamik bir süreç. Bu süreçte, languishing ve flourishing
arasındaki farkları anlamak ve farklı ihtiyaçları karşılamaya yönelmek
gerekmektedir. “Depresyonda olmamak” mücadele edilmediği anlamına
gelmez. Languishing halini kabul ederek, bu sessiz mücadeleyi dile getirmek
ve bir çıkış yolu aramak önemlidir.
Referanslar:
Lyubomirsky, S., & Layous, K. (2013). How do simple positive activities increase well-being? Current Directions in Psychological Science, 22(1), 57–62. https://doi.org/10.1177/0963721412469809.
Wissing, M. P., Schutte, L., Liversage, C., Entwisle, B., Gericke, M., & Keyes, C. (2021). Important goals, meanings, and relationships in flourishing and languishing states: Towards patterns of well-being. Applied Research in Quality of Life, 16(2), 573-609.
Drinko, C. (2021, May 8). Even if You're Languishing or Dormant, You Can Still Find Flow. Psychology Today. https://www.psychologytoday.com/us/blog/play-your-way-sane/202105/even-if-youre-languishing-or-dormant-you-can-still-find-flow